7 Aralık 2007 Cuma

Bugün ün en güzel şeyi SU

Bugün biraz sıkıcı bir gündü. İş yerinde girip bloğuma yazı yazamıyorum, mesajlarıma bakamıyorum, hiç bir şey yapamıyorum kendi namıma. Aslında bugün canım hiç birşey yapmak istemedi. Bugün yaptığım en güzel şey 3 litre su içmekti. O da suyun aslında cilde ve vücuda nasıl faydalı olduğuna dair bir yazı okudum, onun hevesiyle 3 litre su içtim akşama kadar.

SU deyince, aslında ben su içmenin hem yüzümü aydınlattığını ve hem de cildimi parlattığını biliyorum. Çünkü gerçekten dikkat ederek içtiğim zamanlar bunu farkediyorum. Hem su içince insan iştahını da kontrol edebiliyor. İştahı azalıyor ve dolayısı ile de kilosunu da kontrol ediyor. Bugünün en önemli artısı bu. Diğer taraftan hala Tim den cevap bekliyorum. Tim benim İngiltere deki arkadaşım.

Şimdilik bugünlük bu kadar.

27 Kasım 2007 Salı

payperpost

Bu size şimdi bağlantısını vereceğim sitede

Blog hazırlıyorsunuz
Hazırladığınız blog ide istediğiniz şekilde sesinizi duyurıyorsunuz
Üstelik de bloğunuz üzerinden para kazanıyorsunuz

Bana sorarsanız daha ne duruyorsunuz?
Hadi bloğunuzu hazırlayın, paranızı kazanmaya başlayın!!!

Şimdi!

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Bu nasıl bir trafik, anlamak imkansız


Bugün pazartesi, yani tatilden sonra işe başlayışımın ilk günü. Güzel güzel sabah evden çıktım. Öyle, böyle onbeş dakika içerisinde dudullu sapağına geldim. Dudullu sapağını geçtikten sonra tak, durdum. Neden mi? Çünkü yol boyu araçlar adeta kenetlenmiş ve bu şekilde milim milim gidiyorlar. Neyse ki benim dönmem için yaklaşık sadece 100 metre bir mesafe var, ondan sonra ben yırtıyorum bu işkenceden. Çokda fazla değil, en geç beş dakika içersinde de hallederim ben bu işi.

Ohhh nihayet döndüm sapaktan, çok şükür bu işkence de bitti derken...on metre sonra tekrar durdum. Yine aynı işkence, neyse ki ilerliyordu trafik. Normal olarak aşağıya kadar indikten sonra, üstelikde milim milim trafikte indikten sonra yolun kapalı olduğunu görüp geri dönmek, artık işkence değil, işkence plus oldu. Bu durumu bugün ne kadar yaşadım dersiniz? Bütün yollar kapalı ve kapalı yolların önüne herhangi bir işsret konmamış, kek gibi en az onbeş dakika gidiyor ve sonra onbeş dakika da geri geliyorsunuz. Ve ben bu şekilde üç dakikalık yolu tam bir saat içerisinde aldım. İşe vardığımda ne tatil dinlenmişliğinden eser vardı nede benden. Kendimden geçmiştim anlayacağınız. Üstüne üstlükde bu yol bir saat sürmüş ve kendime gelmem içinde bir saate ihtiyacım vardı. Yani en az iki saat kaybetmiştim.


Bunun yanısıra yıpranan sinirlerim, biten benzinim. Anlayacağınız, benzin, ben, işim, hepimiz kaybetmiştik. Bu kayıpları yüzlerle çarpınac bir plansız çalışmaın ekonomiye nasıl zarar verdiğini sanıyorum anlatmak için çok çabalamaya gerek yok. Gerçekten inanmak zor. Böylesi plansız, böylesi düzensiz, böylesi vurdumduymaz bir iş herhalde dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir diyorum, başka birşey de demiyorum. Ne kadar güzel bir şey bu devletin yaptığı ya, istediğin yere vur kazmayı, istediğin, beğenmediğin yolu kapat, gerisi seni ilgilendirmesin. bakın yazarken bile sinirlerim bozuldu, en iyisi ben bu yazıyı burada bitireyim, yoksa sinirden uyku muyku kalmayacak bende.


24 Ağustos 2007 Cuma

Eski filmler, eski artisler


Bilgiyaraın başına oturmuş çalışıyordum ki hemen yanımdaki küçük televizyonda oyanayn eski bir türk filmi dikkatimi çekti. Türkan Şoray ve Kadir İnanır başrollerde, müjdat Gezen de yan rolde. Daha adını bilmediğim ancak tanıdık ve şu anda hayatta olmayan birsürü oyuncu. Kafamı geri çeviremedim. İzlemeyi bırakamadım.
Türkan Şoray ne kadar güzel, Kadir İnanır ise tamamen farklı bugünkü görüntüsünden. Ancak Türkan Şoray inanılır gibi değil, taş bebek gibiymiş adeta. O saçlar pırıl pırıl upuzun, yüzünün tüm ayrıntıları elle çizilmiş gibi.

İster istemez bugünkü hali ile kıyaslıyor insan. Bu nasıl bir değişikliktir, insan bu filmlerini izledikçe ah nerede o günler, nasıl geldide geçti demez mi? O günlerde yapamadıklarına bugün yanmaz mı? O güzelliğinin ve gençliğinin kıymetini bilemediğine ah,vah etmez mi? Eminim eder, ediyordur da, ancak elden ne gelir bunun cevabını bilmiyorum. İşte Türkan Şoray ile karşılaştırdığımda belki onun şu anda izlediğim filmindeki gibi genç değilim ama, en azından onun şu andaki yaşından bir yirmi yaş daha gencim. Peki ben şimdi biliyormuyum içinde bulunduğum yaşımın değerini? Tabii ki hayır. İlerde belki ah vah etmek için bugünden zemin hazırlamak insanoğlunun yapısından kaynaklanıyordur, ne bileyim.

Hadi bugünün kıymetini bileyim, bileyim de ne yapayım. Çalışmayayım mı? Akşama kadar yatayım mı? Yoksa şu anda yaptığım bloğuma yazma işinden mi vazgeçeyim? Bunların hepsi benim isteyerek yaptığım şeyler. İsteyip de yapamadığımız şeylere belki odaklanıp, onları nasıl yaparız diye düşünmek lazım anlaşılan.

Herkes eninde sonunda yaşlanıyor. Her ne hayat yaşamışsa yaşamış, yaşlılık herkese göre. Bence önemli olan bu yaşlarında istediğini yapmış mı yoksa yapamamış mı?

Gönlünüzce yaşamanız ve gönlünüzce yaşlanmanız dileğiyle.

http://www.Europey.com editörü

23 Ağustos 2007 Perşembe

Yıllık izin


İnsan izinde olunca her gün sanki aynı geçiyor gibi geliyor insana. Gerçi çalışınca da farklı değil ama, evde olunca daha rutin geçiyor. Bugün F.hanım gelmedi. Bu hafta boyunca da gelmeyecek.Malum kızının düğünü var. Bu hafta için gelemeyeceğini bildirdi. Yapacak bir şey yok, evlendirecek kızını. Dolayısı ile işler bana kaldı. Sabah kalktım, önce üst katı bir güzel sildim ve süpürdüm. Ardından alt katı sildim ve süpürdüm. Özlemişim herhalde temizlik yapmayı.Sonra oturdum yine bilgisayarın başına.

Bu arada çocuklar her zamanki gibi bir evde, bir dışarda geçirdiler zamanlarını. Akşam üzeri şöyle bir hareket olsun diye dışarı çıktım. Biraz yürüyüş yaptım. İ. de gel dedim ama, haber saatiymiş, gelmek istemedi. Ne yapalım bende yalnız çıktım. Hemde kızlar ne yapıyor, nerelerde bir bakayım istedim. Kızlar dediğim E.ve arkadaşları. Hani site kapalı, güvenli ya, akşam saat onbire kadar dışarda kalıyorlar. Bizde daha alışamadık butür şeylere, merak ediyoruz haliyle.

Her neyse dönüşümde de bir hamaratlık tuttu beni. Aslında dışarı çıkmadan önce tutmuştu da hamur mayalamış ve öyle çıkmıştım. Dönüşümde şöööle güzel bir patatesli-peynirli pohaça ve bisküi pastası yaptım. Bunların tariflerini burada yazmayacağım. Çeşit ve lezzet bloğuma bakabilirsiniz. Tamamen kendi tarifim.Her ikiside çok güzel oldu. Çocuklar daha bisküili pastanın tadına bakmadılar ama, pohaçayı yediler. Ve söyledikleri üffffff, yediğimiz en güzel pohaça idi dediler. Benden söylemesi, http://cesitvelezzet.blogspot.com u ziyaret ederseniz, tariflerimi bulabilirsiniz.

Her zaman ağız tadınız yerinde olsun dileklerimle.

http://www.Europey.com editörü.